İşim belkide bu. Ben bu yolu, yolları seçtim. "uzak diye bir yer
yok" benim için. Doğusu ya da batısı ülkemin. Karadenizi, Güneydoğusu,
Torosları ya da Kapıdağı hiç fark etmez. Çünkü yolları seçtim bağlanmak
için yeni dostluklara. Bağlandımda kapı gibi açılan koca koca
yüreklere. İşte bu sevdadır ki hep çağırır beni, yol ve yol
hikayeleri... Yeterki insan olsun sonunda.
Bu seferki
rotamız hırçın maviyle değişmen yeşilin taaa buzulçağından bu yana
kucaklaştığı bir çok çağı, bir çok kültürü tebayı görmüş... İbni
Batuta'nın(14.yy) Katip Çelebi'nin(16.yy) Evliya Çelebi'nin
Seyehatnamelerinde(18.yy) ballandıra ballandıra anlatılmış bir
yer... Burası; aradığı ''dürüst adamı'' ısrarla ve ışıkla aramasına rağmen
hala bulamamış olan adamın doğduğu şehir.
Onun bekleyişine sizin
merakınıza daha fazla gölge etmeyeyim ve hadi ben devam
edeyim. Burası; güzelliğine olduğu kadar ilmine de denk birisinin
olmadığı düşüncesinin verdiği biraz kibir birazda güvenle, ''Evrende
bilgiden üstün ne var? '' diye soran ve hayatını bilmeden aklıyla dili
arasında sözcük sözcük sıyırıp kaderin ellerine sıkıştırıvermiş kadının
memleketi. (Sormuşta iyi mi yapmış kötü mü yapmış bilemedim ama
soruyu da cevabı da ben pek bir sevdim "Sevda vardır, sevda sultanım" der
delikanlının biri ve ekler "Bilgiden üstün sevdadır. Bilim; sözdür sözde
kalır.Bilim,bilgidir öğrenilir. Sayıysa sayı,ölçüyse ölçüdür. Ama sevda ne
gözde ne hokkada ne kitaplardadır ne hesap edilebilinir nede
ölçülebilir. Şu anda ben oyum. Sevdanın ta kendisiyim. Bunu benden başka
kimse bilemez, kimse de okumakla öğrenmekle benim gibi olamaz." der ve
verdiği cevaba binayen beyden kızıyla evlenmeyi talep eder ve
evlenirlerde.)
Burası; yakın bir geleceğe kadar ülkenin genel hafızasında
camilerin medreselerin müzelerin höyüklerin kuş gözlem alanlarının
birbirinden güzel ve bakir koyların hidrofil ormanların olduğu yer
olarak değilde içinden kaçılması imkansız olduğu için Anadolu'nun
Alkadrazı olarak bilinen nemden rutubetten insanın kemiklerinin gün be
gün çürüdüğü cezaevinin olduğu şehir olarak bilinip tanınıyor...Bizse
canımızın yandığı yer olarak biliyoruz burayı çünkü biz burayı
Sabahattin Ali ,Ruhi Su, Mustafa Suphi olarak biliyoruz.O yüzden Kırım
Hanı Devlet Giray'ında zamanında haksızlığa boyun eğmeyip padişaha
karşı çıktığı için orada yattığını hatırlamıyoruz çünkü bilirsiniz bizim
millet olarak hafızamız en fazla bir önceki durağa ve kendimize dokunan
yere kadardır :)
Şimdilerdeyse burası; Vicdanlı insanların YAŞAM HAKKI
vicdansızlarınsa servetlerine biraz daha servet katmak adına talan
etmeye karar verdikleri ve göz diktikleri yerin adı. Evet burası
SİNOP
Ülkenin gündemine adı HES olarak taşınan yer... Doğa daha fazla
teknolojiye ranta yenik düşüp katledilmesin kirletilmesin canlıların
yaşam hakkı ellerinden alınmasın diye aylardır işlerini güçleri bırakıp
avaz avaz seslerini duyurmaya ve bu kıyımı durdurmaya çalışıyor burada
insanlar. Ne acı,doğayı ve yaşam hakkını korumak adına insanın insanla
verdiği mücadele.Halbuki bu memleket bu dünya hepimizin ve hepimize
lazım... Aklıma Kızılderili bir atasözü geldi hani demiş ya ulu ademin
biri ''insanoğlu son ırmak kirlendiğinde son ağaç kuruduğunda anlayacak
paranın yemeyen bir şey olduğunu diye'' aynen öyle insanoğlu bir gün
anlayacak ama ben o günü ne görmek nede yaşamak istemiyorum.Ya
siz?
Arkadaşlarla salaş ve denize nazır bir yerde yemek molası vermişken
kendi aramızda da tartışmaya başlamıştık burayı ve yapılmaya çalışanları
yan masamızda ki bir amca (Sonradan öğrendik ki İsmail amca buranın
yerlisiymiş ve emekli bir avukatmış emekli olduktan sonra geri kalan
yıllarını memleketinde yaşamak için çıkıp gelmiş yıllarca yaşadığı
Ankara'dan) yanımıza gelip çocuklar konuşmalarınıza istemeden kulak
misafiri oldum müsaadeniz olursa bende bir iki şey söylemek isterim dedi
ve buyur ettik seve seve masamıza o ise başladı anlatmaya:
"Seçimlerin
ardından çıkarılan Kanun Hükmü Kararnamelerinin ortak özelliği hükümetin
talan politikalarına hızla girişeceğini göstermekteydi. 648 No’lu KHK
ile doğal alanları sermayenin hizmetine açmanın yasal dayanağını
oluşturan “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği koruma” yasasına karşı oluşan onca
tepkiye rağmen toplumsal muhalefet, hatta meclis baypas edilerek aynı
içerikte bir karar mecliste tartışılmaya gerek görmeden çıkarıldı.Bu
yasalar ile sermayenin yaşam alanlarını talan etmesinin hedeflendiği
açık bir gerçekliktir. Yasa, su kaynaklarımızın HES’lere ve su
şirketlerine devrini mümkün kılmaya çalışmaktadır. Sayısı 4000’lere
ulaşan HES projelerinin ve yine geçtiğimiz günlerde DSİ tarafından
yayınlanan bir yönetmelikle mikro HES’lerin izne dahi tabi olmadan
yapılabilmesinin yasal olarak önünü açtılar. Çıkarılan yasa ve
yönetmeliklerle irili ufaklı HES sayısının 10.000’lere ulaşacağını
gerçeği ile karşı karşıyayız çocuklar.Yeni oluşturulan 2 bakanlığın
amacına uygun olarak çıkarılan KHK’ların hedefini görmemek için kör
olmak gerekiyor. Çevre ve Orman Bakanlığı’nı ikiye ayıran; birine “Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı” isminin verilmesi diğer bakanlığında “Orman ve
Su İşleri Bakanlığı” yapılması bir tesadüf değil talanın hangi yönde
ilerleyeceğinin açık birer işaretidir. 648 No’lu KHK ile doğal sit
alanlarının, milli parkların, ormanların ve tüm koruma alanlarının şuan
var olan statüleri ortadan kaldırılmıştır. Bu güne kadarki uygulamaları
göz ününe aldığımızda bu alanlar yeniden tanımlanırken kriterlerinin
neler olabileceği bellidir.
KHK ile maden
faaliyetlerinin önündeki yasal engeller de kaldırılmıştır. Şuan ülke
topraklarının %60’ına yakın bölümünde maden arama lisanslarının
dağıtıldığını biliyoruz. Karadeniz bölgesine turizm adı altında
yapılmaya çalışılan “Samsun’dan Artvin’e açılacak yayla yolu”nun amacı
maden şirketlerinin arama faaliyetleri için bir alt yapı çalışması
olduğu gerçeğini unutmuyoruz.Evet, sözün bittiği yerdeyiz. Artık mahkeme
karaları ile bu sürece müdahale etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle
çocuklar yaşam alanlarımızı dişe diş savunmaktan başka hiçbir çaremiz
kalmamıştır dedi.Ve bizi kendi vicdanımızla kendi geleceğimizle kendi
düşüncelerimizle baş başa bırakıp geldiği gibi kalkıp gitti. ehhhh artık
benimde sözüm bitti o yüzden eyvallah deme vaktim geldi. hadi eyvallah
İlkay Geyikoğlu Lafçı
Benzer Yazılar
Sitemizde yayınlanan konulardan anında haberdar olmak için abone olunuz!
0 yorum:
Yorum Gönder