Anadolu grubu patronu Tuncay Özilhan, grubunun inşa etmek istediği
termik santral için yaptığı ilk açıklamalarda şöyle demişti “Önce Gerze
Yaykıl köyündeki projeyi başlatarak bir değer yaratmak istiyoruz.
Gizlilik anlaşması imzaladığımız şirketler var.” Özilhan, burada ifade
etmeye çalıştığı sözcüklerle yatırımın kendileri için ne kadar önemli
olduğunu vurguluyordu.
Yaratmaya çalışıyoruz dediğiniz değerlerin hepsi kendi çıkarlarınız
için sayın Özilhan, bu projelerinizden ne doğanın ne de Gerze halkının
hiçbir çıkarı olamaz. Bu nedenle şu an Gerze halkının şanlı direnişi
karşısında yapacak hiçbir şeyiniz yok. Yenildiniz ve bu nedenle defolup
gitmek zorundasınız. Bugün Gerze’den fakat yarın tüm Türkiye’den bir
halk deyişi ile sizi yolculuyoruz ve yolculayacağız, “gidişiniz olsun
dönüşünüz olmasın inşallah.”
Termik santral tehlikesi geçti mi?
Bu soruyu kendimize sormadan ya da şimdilik duran bu sürecin yeniden
başlayıp başlamayacağına emin olmadan pılımızı pırtımızı toplamayalım.
Benzer gelişmeler Türkiye’nin dört bir yanında çok yaşandı. Bursa’nın
Keles ilçesi Kozağacı bölgesinde yapılmak istenen termik santral orada
bulunan 7 köyde yaşayan insanları topraklarından atıp süren yanı ile
gündeme gelmişti. Termik santral ihalesini ilk önce Çalık gurubu aldı.
Bölge halkının hiç eğilip bükülmeyen ve kırılmayan mücadelesi sonucunda
Çalık gurubu santralden vazgeçtiğini açıklayarak bölgeden çekildi. O
zaman da bölge halkı bayram etmişti. Ancak geçtiğimiz yıl termik santral
yeniden ihaleye çıktı ve yeni bir firma ihaleyi aldı. Şu an bölge halkı
bu firmaya karşıda yoğun mücadele içine girmiş durumda.
Tüm bu nedenlerden dolayı Gerze’de de mücadele bayraklarımızı toprağa
gömmeden sevinç naralarımızı atalım. Yaşanan sürecin bir hukuki başarı
olduğu yönündeki yaklaşımlar mücadeleyi sönümlendirme tehlikesini içinde
barındırmaktadır. Başarının sırrı verilen hukuki mücadelede değil
halkın yılmaz direnişindedir. Hukuki başarı algısı hem Gerze’de hem de
ülkenin dört bir yanında beklentilere yol açma tehlikesini içinde
barındırmaktadır. Bu nedenle yaşanan hukuki süreci reddetmeden ve asıl
olanı yani bölge halkının onurlu direnişini öne çıkarmak doğru olan
tutum olacaktır.
Bu hesap böyle kapanamaz!
Jandarma ve polisin kolkola girerek bölge halkına saldırmasının ve bu
nedenle dayak yiyen, plastik mermi, basınçlı su, biber gazı, cop ve
dipçiğe maruz kalan insanların hesabını kim verecek peki. Sinop Valisi,
Gerze Kaymakamı, Garnizon Komutanı, Polis Müdürü ve diğerleri halka
yaptıkları zulmün hesabını vermek zorundalar, termik santral defteri
böyle kapatılamaz. Sermayenin çıkarlarını korumak adına halka
saldıranlar Türkiye’nin her yanında aynı biçimde davranmaktadır.
İşte Gezi parkı, işte ODTÜ, hepsi aynı uygulamaların birer parçası ve
hepsinin bir tek nedeni var sermayenin “yüce” çıkarları. Bu çıkarlar her
değerin üstünde, halkın, toprağın, suyun, ormanın ama her şeyin üstünde
ve adeta kutsallık atfedilmiş durumda. Bu durum değişecek elbette ve bu
halk doğa düşmanlarından mutlaka bu yaşananların hesabını soracak.
İptal sırası nükleer santrale gelmeli!
Gerze’de, özellikle Yaykıl köylüleri içinde yılgınlık yaşanıp süreç
sönümlenmeye doğru ilerleseydi, ilk önce düzen partilerinin sözcüleri
durumdan vazife çıkartıp termik santralin ülke ekonomisi ve bölge
ekonomisine yararlarını alt alta sıralarlardı. Peki Sinop’ta yapılmak
istenen nükleer santralde yaşanabilecek bir sızıntının sonuçları
Gerze’lileri ilgilendirmeyecek mi? Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül,
nükleer santral için “bir mühendis olarak nükleer santral yapımına karşı
değilim. Ancak Sinop’a yapılmasına karşıyım, Sinop’ta santralin
yapılacağı yer cennetten bir köşe. Ormanın, yeşilin ve denizin bir arada
olduğu bir alan. Buranın cehenneme çevrilmesine karşıyım” demiş.
Çernobil de sayın başkanın dediği gibi yemyeşil bir alandı. Santral
patladığında da yeşildi ve halen yeşil. Bir tek eksiği var, artık orada
insan yok. Sinop’ta nükleer santrale karşı olup başka yerde karşı
olmamak mühendislik gereği olamaz sayın başkan. Çernobil felaketinin
sonuçlarını tüm Karadeniz halkı yaşadı ve yaşamaya devam ediyor, bilmem
bu durumun farkındamısınız, yoksa umurunuzda değil mi?
Eğer Gerze’de olduğu gibi Sinop halkı da tepkisini ortaya koyar ve
mücadeleye atılırsa o zaman belediye başkanları da, vekilleri de
santrale karşı olurlar. Yoksa bir mühendis olarak karşı değilimin ikinci
adımı aynen eski belediye başkanının yaptığı gibi “güvenliyse ve üllke
çıkarlarına uygunsa” destekleyiverirler. Gerze halkı sermayenin topyekün
saldırısı karşısında nasıl bir tutum almamız gerektiğini cümle aleme
göstermiştir. Gezi mücadelesinin ve bir çok mücadelenin arka planında
Bergama, Gerze Yaykıl, Keles Kozağacı gibi başarılı mücadele örnekleri
ve birikimleri yer almış ve almaya devam edecektir. Gerze halkı
yaşadıkları deneyimle Sinop nükleer santraline karşı gereken cevabı
vermek zorundadır. Sinop’un bu tutum ve desteğe ihtiyacı olduğu açıkça
ortadadır.
Ne için enerji!
Tüm yaşanılan saldırıların arkasında sözde enerji ihtiyacı olduğu
söylemi vardır. OMV şirketini özellikle Karadenizliler daha doğrusu
doğaya yönelik yürütülen saldırıları görenler ve bugüne kadar bu
saldırıya karşı mücadele yürütenler bilirler. OMV şirketi Avusturya’dan
gelmiş ve bizim enerji ihtiyacımızı karşılamak için yanıp tutuşan bir
şirket. Öyle ya tüm bu yatırımların enerji ihtiyacımız nedeniyle
yapıldığını devlet yetkilileri bas bas bağırıyor. Bu da yetmezmiş gibi
bu bas bas bağıranlara sözde karşı olan fakat “enerjiyi nasıl
karşılayacağız” diyen ve bu soruya oturup cevap arayanlar da eklenince
hepimiz biraz dumura uğruyoruz. Her kafadan böyle ses çıkınca biz de
oturup yok güneşten mi, yok rüzgardan mı, yok nükleer santralle mi,
dalga enerjisiyle mi, termik santralle mi, çöp yakarak mı gibi bir çok
alternatifi tartışmaya kalkışıyoruz.
“Biz” dediğimiz insanlar deyince ben kendim gibileri kastediyorum, yani
sıradan insanları. Zenginin parası züğürtün çenesini yorarmış diye bir
söz vardır hepimiz biliriz. Evde yaktığımız 40 mumluk ampul, tv, çamaşır
makinesi vb. için bu kadar dertlenmekte ne, anlamak mümkün değil.
Türkiye’de ve dünyada kapitalist üretim ve tüketimin üstüne, zorunlu
olan büyüme yasasını da koyduk mu enerji ihtiyacı sonsuzlara ulaşıyor.
Peki bu üretim ve tüketimden yaralananlar kim? Afrika halkları değil,
Ortadoğu halkları da değil, Güney Amerika, Asya, Uzak doğu hiç değil.
Emperyalist kapitalist ülkelerdeki muktedirler ve bu ülkelerin diğer
dünya ülkelerinde ki işbirlikçisi bir avuç azınlık. Bu bir avuç
sermayedarın sermayesi biraz daha büyüsün ve biraz daha birikimi artsın
diye dertlenip duruyoruz. Bizim gibilerin yani Türkiye’den bakarsak en
az 60-70 milyon insanı ilgilendirmeyen bir meselede hangi enerji iyidir,
hangisi kötüdür bağlamında tartışmamız ne kadar abesle iştigal bir
durum öyle değil mi!
Son söz...
Bilmem kaç milyon dolar yatırımla Rize’de AVM açılıyormuş. AVM’nin üstü
de güneş panelleri ile kaplanacakmış. Yani sırf bu yüzden
destekleyenler olacaktır tabii. Fakat bölge küçük esnafı uluslararası
tekellere tercih edilirken, belediyenin bu ince enerji yaklaşımı ne
kadar bayağı kalıyor öyle değil mi. Tabiki enerjiden sonra en önemli
ihtiyacımız da bu yolla karşılanmış oluyor. Çay ve fındık üreticilerinin
sorunları AVM ile birlikte ortadan kalkar umarız! HES, maden vb.
sorunlarla da daha az uğraşırız artık! Ne de olsa Türkiye’nin en büyük
AVM’si Rize’ye yapılıyor. Geçmişte üç beş kuruşumuzu “turizm” yollarında
tüketirdik, artık uzaklara gitmeden AVM içinde tüketip zavallı sermaye
sahiplerinin birikimlerine destek olmuş oluruz. Bu yolla da büyük
sevaplar kazanacağımızdan bu sevapları işlememize yardım eden hükümet
mensuplarının, belediye ve sanayi odalarının duaları ile birlikte tüm
Rize ve diğer karadenizlilere cennetin yolu aralanmış olacaktır! Eh hadi
hayırlısı bakalım...
Yusuf GÜRSUCU / HDK Ekoloji Komisyonu Üyesi
0 yorum:
Yorum Gönder