Nükleer enerjiyle yaşamak için neye ihtiyacımız var bir düşünelim. Maddelemek gerekirse:
  1. Sonsuz ve kaynağı belirsiz bir iyimserlik ve potasyum iodine hapları; eğer Türkiye’ye nükleer santral yapılırsa, reaktörlerin herhangi birinde işlerin ters gitmeyeceğinin garantisi belki de ‘pozitif düşünce gücünden’ geçiyordur. Ola ki aramızdan bazıları kötümser insanlardır diye cebimizde birkaç potasyum iodine hapı bulundurmakta fayda var.
  2. Dolu bir cüzdan; Rus konsorsiyumun teklif ettiği 21.16 sent elektrik üretim maliyetimizin 7 katı, ancak bu sadece bir başlangıç. İngiltere’nin nükleer atıklarının yönetimi için belirlediği maliyet 100 milyar Pound; bir başka deyişle aya insan göndermekten çok daha pahalı.
  3. Daha fazla fosil yakıt; nükleer enerji en çok kullanıldığı ülke olan Fransa dahi yüzde 70 oranında fosil yakıtlara bağımlı. Türkiye’nin enerji projeksiyonları da bunu doğruluyor. 2020 yılına gelindiğinde çok daha fazla doğalgaz ve petrol satın alıyor olacağız.
  4. Uzun bir ömür; dünya üzerinde yapımına devam edilen reaktörlerin 12 tanesinin (dörtte biri ediyor) yapımına 20 yıldan daha önce başlanmış. Artan maliyetler ve her defasında tekrar eden inşaat süresi aşımları nükleer santral projelerinin tamamlanmasını hemen hemen imkansız kılıyor.
  5. Sibirya’dan manzaralı bir arsa; yatırılan milyarlarca dolara ve yıllar süren araştırmalara rağmen nükleer atıklar için kalıcı bir çözüm bulunamadı. Bugün Avrupa’nın atıklarının büyük bir bölümü UF-6 anlaşması çerçevesinde Sibirya’ya gönderiliyor.
Listeyi uzatmak mümkün ancak yukarıdaki maddeler nükleer enerjinin aslında 20. y.y.’ın  işe yaramaz teknolojileri arasında yerini alması gerektiğini yeterince kanıtlıyor.

Ha bir de nükleer endüstri için sahip olduğumuz en güzel atasözü; “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz!”

Greenpeace